27 Eylül 2010 Pazartesi

Kasvet


" ...bir ayı geçkin süredir erimek bilmeyen kar örtüsü yerini yağmura bırakmıştır artık.. havanın rengi gridir tıpkı içinin renginin de olduğu gibi..ne dün akşam ilk kez karşılaştığın ispanyolun sana olan ilgisi mutlu eder seni ne de bir sene sonra gireceğin önemli sınavın stresidir beynini yoran.. kocaman bir boşluktur belki de bu..saatlerdir ekran karşısında olduğun için kızaran gözlerin yada ağrıyan boynun da çok umrunda değildir aslında, zaman bir şekilde geçiyordur.. sen sadece şahitlik yaparsın.. yağan yağmura inat ıslanabilirdin belki yürümeyi tercih edip ama hasta olabilirsin sonra.. hasta olmaya bile hakkın yoktur.. bir kaç gün önce ilk kez keşfettirildiğin tehlikeli şey midir yoksa şu an istediğin?.. durursun bir an, sonra devam edersin yüzünde sahte bir gülümseme..saatler akıp giderken siyah gökyüzü hafif dalgalanmalar yapar havanın karardığını anlarsın sadece.. değişen yine çok fazla birşey yok.. yalnızsındır belki evinde ve klavyeden çıkan tıkırtılar hariç başka ses eşlik etmez durgun haline.. müzik dinlemek, tv izlemek istemiyor olman da çok normal karşılanmamalı mıdır? çünkü yatağına uzandığında sadece gözlerini kapatabiliyorsun.. uykun aslında çok var ama hiç yok.. başkalarına tahammülün zaten yok.. ki uzun zamandır messenger kullanmıyorsun.. canın sıkkın senin, ama bir dolu şeye, aslında hepsi bu. belki susmanın zamanıdır artık.. aklından geçen bir kelimenin peşine takılıp satırlarca yazı yazmak ne denli gariptir düşünürsün.. yine gülersin bu defa içten.. susarsın tekrar en başında olduğu gibi.. ve sustun."

9 Eylül 2010 Perşembe

Aşk ?!

Üç gün sonra zorunlu vedanın edileceği sevgili'ye uzun bir süre o denli sıkı sarılamayacak olmanın getirdiği hüznü; gerçekten de burun sızlatırcasına hissetmektir aşk beşinci katın balkonundan onun küçük ve yavaş adımlarını takip ederken.. ve göz yaşlarının bıraktığı tuzlu tatlardır zihninde sadece kalan..boşluğunu gözlerini kapattığında vuku bulan yine ona dair hatıralarla doldurabilirsin çünkü sadece.. ve devrilmiş ruhunun devrik cümleler kurmasıdır aşk.. gecenin dördünde sana bu satırları yazdıran.. hala inatla ağlarken, yaşadığın hiç bir şeyden pişman olmamaktır aşk..ve hayatının en güzel ve özel günlerine sayesinde tanıklık ettiğin ruh eşini; zorunlu olarak bir yerlere, birilerine emanet ederken onun için her gece dua edecek olmaktır.. tıpkı bu geceki gibi.. siyahın içinde yıldızlar her zamanki gibi yine yerlerini almışlar ve bir kaç saat sonra yeni bir gün başlayacak.. birbirimizden yüzlerce kilometre uzakta ya da yanyana.. aslolan aslında buraya dökülemeyip de bizde kalanlar.. dudakların mühürlü oldugu bir zaman diliminde gönül gözleriyle konuşabilmek ve hiç susmamak aşk.. ve sevgili'den ayrılırken hissedeceğin sızıyı kalbinin en derinlerinde bir yerde bastırmaya çalışırken; bir gün tekrar ona sımsıkı sarılabilme umuduyla inatla nefes almak aşk.. Aşk kocaman bir umut, tüm nazarlara baş kaldırmış inatçı mavi bir boncuk, on günlük rüya tatili sonrası denizden çıkagelmiş taştan bir köpükçük ve sımsıkı yumulmuş gözlere özenle kondurulmuş iki adet öpücük.


Ayrılık


Zaten tabiatı bile ayrılık üzerine kurmamış mı yaradan
yaprak düşer dalından, damla ayrılır bulutlardan
seviyorum derken bile ayrılır sözler dudaklardan..

8 Eylül 2010 Çarşamba

3 Mayıs

Tarifi yoktur herşeyin.. bazen sadece susarsın, kalp atışların tercüman olur aklındakine.. bazen `şapşal` bir gülümse belirir yüzünde anlamını sadece senin bildiğin.. bazen de sessizlik anlatmaz mı pek çok şeyi? sessizdi yine herşey o gece, yorgundun henüz dönmüştün şehre, aklın karışık belki evet ama kalbin karışık değil ulan, herşey ne kadar da ortada aslında.. o zaman neden sürekli zamanlar koyar insan? gerçekten de bu kadar çok mu alıştık beklemeye, bekletilmeye, ertelemeye..

ı ıh.. kimse kandırmasın kendini, hanımlar beyler gözünüzü kulağınızı dört açın sekiz açın.. açın işte.. ne erken ne de geç.. `olmuş`'tu herkes, bunu sen biliyordun o biliyordu, anlamadın mı olm en basında bir şeyleri? kafan basıyor.. `esiyorsun`.. o zaman lütfen bu kez engelleme, bir şeyler yap.. ama izin verme gitmesine.. tuhaf; biliyorsun o senin.. ama koş işte, yürüme.. ne çok geç ne çok erken tam zamanıdır şimdi.. sadece o olsun aklında, kalbinde de olacak bir gün.. biliyorsun... sadece izin ver, lütfen en azından bir kez yap bu iyiliği kendine..

sonra somebody çalsın fonda.. ışıklar sönsün.. yatagına uzanmış ol.. ellerini bacaklarının arasında kavuştur, tatlı hayellerin var cebinde, mutlusun.. üstelik gerçekten mutlusun.. herşeyden var aslında biraz.. başlasın film.. gözler çoktan yumuldu.. schindler'ın listesi'ndeki kırmızı kıyafetli küçük kız hüzünlendiriyor seni.. gece yarısı karanlık bir sokakta o'nun gözyaşlarını sil, ellerin peçeten.. çimenlerin var, kulağında sevdiğin şarkı, görüş alanında yıldızlar, ne kadar güzel ya.. 'çok mutluyum'.. saatler aksın, hava karardığında yeni farketmiş ol sadece o'na bakıyorsun.. inanamıyorsun 'saatler geçti gerçekten'.. boş bir binanın merdivenleri şahit, tamam ben konuştum; onlar kimseye bir şey söylemeyecekler.. a ah, bu kedi de nerden çıktı şimdi? ama iran kedisi değil mi bu.. 'onlar şimdi uzun yaşarlar, ben 20 sene onun yüzüne mi bakıcam' .. bir tv kanalında eski bir yeşilçam filmini izleyip kıkırdıyorsun, ama farklı olan bir şeyler var elbet bu kez.. daha finlandiya'ya gideceksin, sonra dürüm yiyeceksin acılı, kemancıya eşlik edeceksin rakıları çekerken, kahvaltı edecek ve sofrada siyaset konuşacaksın ama yeşil zeytinler olmayacak, bir dakika nefes al.. peki peki artık gözleri açma zamanı.. daha sonra tekrar kapatırız.

gece yarısı tatlı bir konuşma hayatta başına gelebilecek en anlamlı rastlantının da anlamını perçinler; melekler, yorganın ve huzurun.. hepsi alkışlıyorlar, kadehler kalksın.. özleyeceksin.. özlüyoruz.. sadece biliyorsun, saat kaç? hmm, otobüsümün kalkmasına 1,5 sene kalmış.. 'zaman azalıyor çalışmalıyım'.

sadece bir tarih. hı hı evet.. sana herşeyini sunan bir tarih, artık lütfen tekrar sessizlik..

..ve onun getirdiği gibi; sadece huzur.

"and kiss me tenderly"

http://youtu.be/wekXi2EcTyE

Bir varmış bir yokmuş

Klasik selamların ötesinde başlar hikaye.. tanıdıktır aslında ama farklıdır sanki bu kez taşlar.. siyah & beyaz.. bir enzim-substrat ilişkisi midir mevzu bahis? Fonda Tiersen'in La Noyee'si loop'a alınsın, zaman martini'lerin dirty ikram edildiği bir gece yarısı.. mumlar 5+1 sinema sisteminin bas'ı üzerinden laminat parkelere doğru yaptıkları yolculukta tükenme eğilimindeler.. vantilatörler son level'a alınmış, turbo vals yaparlarken lap top üzerine bırakılmış beyaz metal yüzük göz kırpsın.. çamaşır makinesinde haftada üç kez dönsün dursun tanıklar.. bir de arka balkonda birbiri arkasına dizilmiş boş şişeler var.. ipod'un kulakları sağlı sollu yanlış kulaklara geçirilsin, olmadık madonna şarkıları aynı ağızdan söylensin, masanın üzerinde aslında çoktan birleşmiş eller var.. yağmur ısrarla ıslatsın, kırmızı beyaz küçük kareleri olan gömlek durumdan memnuniyetsiz; sabahın bir vakti 'sel maduru oldum sevgilim' diye telefona sığınmak var.. istiklal caddesi üzerinde şen kahkahalar, rüzgarda saklı.. bir de duş sesi her telefon konuşmasına münasebetsizce eşlik eden.. teleferik koltukları umutlu bekleyişe rehberlik ederken gözlemeler ham yapılsın, hadi bu kez bolonez sosunu taze havuçların şereflendirdiği makarna da var.. yaa bir dakika 'takila' da içebiliriz, bütün menüyü de yiyebiliriz.. ama ölesiye ciğer yemek var..

endişeli telaşlı bir koşuşturmacanın ardından yanakların ıslandığı bir başka gece yarısı kollarının arasında bütün masumiyeti ile uzanırken güzellik, gerçekle düşü ayıramayan dimalar var.. kahveler taşsın, bırakılsın prizde ütüler.. gün ağırırken 'küçük çaplı depremler'e sebep olup ona sıkı sıkı sokulmak var.. hayal mi bu? puslu havayı the fall'ın masalsı anlatımı bölsün, birleşsin tekrar çilek tadında dudaklar.. ya da bir sinema salonunda on dakika araya çıkmayan kafalar.. hadi şimdi çarkıfelek tur atsın olsun aynı kafalar tekrar güzel, temsilde sokak kapısının 'anahtar'ı, açsın her defasında koşulsuz "kalb"i.. bir teslim oluş mudur bu? patavatsız kelamlar anlık serzenişlere sebep olurken kabataş'ta bir kahve sonrası bir otobüs durağı şahit olsun bu kez; kaldırımın üzerinde kızgın ama deliler gibi seven bir adam var..

yangın merdivenleri dönülerek çıkılırken baş'lar döner, sarılır sımsıkı bedenler.. kollarım sarsın sarmalasın, sonrasında anlaşılsın yanakların üzerindeki allar neden var.. tamam şimdi davetkar kırmızı çarşafın üzerinde konuşma pozisyonuna geçilsin, kurarken bağdaşları bacaklar.. karışır bazen zihinler, yurt dışına geri dönüşsüz giden bir dost-caddede ardı arkasına sıralanan tanıdık suratlar yada en değerlisine gönül koyup burulmuş yürek her türlü mantığa inat.. saatler sürer ama ille de keyifli geçer sohbetler ve neden sonra "yüz"ler okunmaya başlar.. şapşirik bir gece çığlık da atabilir iki koca adam, komşular duydu mu acaba diye türlü gürültüleri düşünürken ağızları kapalı tutmakta fayda var..

bir sandelyeye anlam yükleyebilir mi insan, yada gözlerini sımsıkı kapadığında gerçekmiş gibi çizebilir mi kara kalem teslimiyetini.. üstelik henüz yaşanıp yaşanmayacağı muallak mehtaplı bir gecenin armağanı bir de kalemi var.. pencereler kapatılsın perdeler örtülsün bu kez, sadece nefes alıp verişler var..herşeyi yapmaya curious ise de kalpler, türlü inappropriate durumların üstesinden gelebilecek beyinler var.

..sevgilinin göğsünün üzerinde huzur.. yanağında "kirpik yapan" kirpikler.. elleri ellerinde. sehpanın üzerinde boşalmaya yüz tutmuş kolonya şişesi.

evet tanıdık ama farklı bir hikaye özünde aslında bu hikaye; ayakları yere istediği zaman sapasağlam basabilecek iki insan var, siyah & beyaz.. hayat ayrıntılarda saklıysa şayet, yaşanmış her an'ın tatlı bir anısı var..

şu an parmaklarımdan dökülenler sadece birer kanıt bir ay boyunca yaşadığım gerçek mutluluğa dair.. üstelik her an yenileri eklenirken.. aklımı başıma toplamaya çalışırken..

bazı şeyler deli gibi yormuşken.. kendi dünyamda tıngır mıngır giderken.. bu mutluluk, bu huzur, bu deli güven, sıcaklık, aitlik ve rahatlama hissi.. şans, hayat oyunu, tesadüf? her ne haltsa bu, çok da acımasız değil aslında hayat.. türlü, renkli süprizlerle dolu bir kasırga yada daha kuvvetli bir rüzgar ..? bir aydır sayısız anımda da olduğu gibi bu yazının her bir tarafında da görünmez muzip kırmızı yengeçler, zıplayan-göz kırpan-kahkaha atan smiley'ler var.




'10 June

6 Eylül 2010 Pazartesi

La Noyée



Önce loop'a alınır bu şarkı.. ses sonuna kadar açılır.. kocaman boş bir salondasın şimdi.. yerler grinin herhangi bir tonunu taşıyan belki mermer bir döşemeyle kaplı.. sonra gözlerini kapatıp kollarını iki yana doğru açar ve yönünü önceden kestiremediğin bir şekilde kendi etrafında dönmeye başlarsın.. belki sevgilinin elleri vardır ellerinde.. seni döndüren sen değilsin hatta; o.. gözlerini sakın açma!.. başın tatlı tatlı dönmeye başlar.. her dönüş geçmişe dair iç burkan bir sıkıntının da sonu değil midir aslında.. akordeon bilindik tanıdık bir hikayeyi anlatmaya başlar.. bir süre sonra eski bir dostu dahil olur anlatıma.. inatla güçlü olmak zorundasın, hayat devam ediyor herşeye rağmen der keman.. akordeon onaylar.. sonra bir nevi eternal sunshine of the spotless mind'cılık oynarsın tiersen'la.. geçmişin ya da hatırlanmak istenmeyen anıların kötü izleri şarkının sonuna kadar silinir.. artık sadece sen varsın bir de sevgilinin elleri.. şimdi tekrar aynı hikaye kulağına fısıldanmaya başlayacak.. hazır mısın yeniden dans etmeye?

5 Eylül 2010 Pazar

Hayat ?!


Bir fısıltıdır kimi zaman hayat.. kulağında sahip olduğun en küçük üç kemiğe seslenir de çağırır boğazdan geçen yük gemilerini, uzaklarda ismi anılmaz bir sınır kapısından henüz giriş yapmış kamyon şoförünün tok öksürüğünü, ertesi gün müzik dersinden sözlü olacağı için flüt çalmaktan sıkılan oniki yaşındaki çocuğun öfleyişini.. hatta bazen de doğmamış bir bebeğin kalbinden gelen küçük orkestraya şeflik yaptırdığı olur..

Kimi zaman da duymak istemediğini duyurur sana.. beynindeki hücreler ölmek ister, lanet okur nefret edersin ondan.. ama yine de bağlısındır ona. çünkü o'dur sana nefes aldıran.

Mutlu olduğunda seni kahkahalara boğan da, sellere göğüs gerdirip, damlacık sularda boğduran da o'dur.

hayattır..hayat.

her daim yaşamak.